The OK Plateau – Tamam Düzlemi

That’s the best I can do! It’s impossible to exceed that! That’s it, I’m at my best!..

Is it really the case? Do we really know the limits? When I say really, I mean is it really independent from our own thoughts? Or is it the limit because we code it like that, we code it inline with “that’s fine” mood? How do we decide that better is or is not possible, or do we decide at all? Why do we keep searching for boundaries? Why are we constantly seeking an OK point? These were some of the questions coming to my mind reading Joshua Foer’s book, Moonwalk With Einstein.

“For a long time, people thought that no one would ever run a mile in under four minutes. It was considered an immovable barrier, like the speed of light… (When Roger Bannister broke it in 1954), his accomplishment was splashed across the front pages of newspapers around the world and hailed as one of the greatest athletic achievements of all time. But the barrier turned out to be more like a floodgate. It took only six weeks before John Landy ran the mile a second and a half faster than Bannister, and within a few years four-minute miles were commonplace.”

Joshua Foer, Moonwalk With Einstein

Today the record is owned by Hicham El Guerrouj with 03:43.13. The record dates back to 1999, maybe it’s again got stuck in The OK Plateau.

When we get a new skill, we can talk about three phases. Foer cites two psychologists, Paul Fitts and Michael Posner, and explains them. In summary;

  1. Cognitive State: Stage that we develop strategies to be more effective and that we keep our attention intensive,
  2. Associative State: Stage where habits become regular and attention deintensified (or neurons being bounded tighter)
  3. Autonomous Stage: Autopilot and end of development.

The OK Plateau is where the development ends, and we can stay there for a very long time. For example, our keyboard typing speed more or less remains the same, unless for whatever reason we consciously decide to change 2-4 fingers typing, try to practice blind typing or try to exceed our speed. Once we spend the effort than we move to a higher plateau.

I’m not suggesting that we should constantly try to get better with everything and all the time, (though, I wouldn’t have anything against if this is what you like). I’m suggesting to be aware of the OK plateau. If I’m choosing to say OK, it should be my preference, not disbelief in my own capacity. Putting the preference aside, thinking and feeling that the boundaries are certain and unchangeable, and acting accordingly is actually what stops self development. Testing the boundaries, playing with boundaries and expanding them with every opportunity on the other hand, is exactly what personal development is. Quoting James Carse; “finite players play within boundaries, infinite players play with boundaries” (Finite and Infinite Games). I like to keep it short at the moment as I’m willing to have another post about this book, however if you like a shortcut to learn who is an infinite player, just watch a child playing, better join her/him playing -but let her manage the game-, because children play without boundaries, or they change the boundaries, they change or bend the rules, they do not restrict themselves in the ocean of possibilities. The good news is that, we were also a child once, and we knew how to play an infinite game. Maybe at some point in time, we reached “the OK plateau” and turned our back to the ocean of possibilities, and started to create different types of boundaries for ourselves.

Therefore, the skills we think we are perfect at, maybe have the potential to move to the next plateau. We should ask ourselves, am I at the OK plateau? If the answer is yes and if you want to change it, this awareness should be the starting point to test and to tamper the boundaries. That’s where you have a chance to find the hidden door opening to the ocean of wonderful opportunities 🙂


Tamam sen oldun! Bundan iyisi Şam’da kayısı! Yapabileceğimin en iyisi budur!..

Gerçekten öyle midir? Sınırı gerçekten bilir miyiz? Gerçekten derken, kendi düşüncemizden bağımsız olarak öyle midir? Yoksa biz bunu “tamam kardeşim” tadında, “bu kadar yeter” diye kodladığımız için mi yeter olmaktadır? Daha iyisinin olup olmadığına nasıl karar veriyoruz veya karar veriyor muyuz? Neden hep bir sınır arıyoruz? Neden hep bir tamam noktası arayışı içindeyiz? Joshua Foer’in Einstein İle Ay Yürüyüşü isimli kitabındaki bölümü okurken aklıma gelen sorulardan bazıları bunlar oldu.

“Çok uzun süre insanlar bir milin dört dakika altında koşulamayacağına inanıyorlardı. Işık hızı gibi bu engelin de yerinden oynatılamayacağı düşünülüyordu… Roger Bannister, 1954 yılında bir mili dört dakikanın altında koşunca, başarısı dünyanın dört bir köşesindeki gazetelerin manşetlerine taşındı ve tüm zamanların en büyük atletizm başarısı olarak görüldü. Ama bu hedef neredeyse bir taşkın kapağı gibiydi. Altı hafta sonra John Landy Bannister’dan bir buçuk saniye daha önce bitirdi ve birkaç yıl içinde dört dakikada bir mili koşmak sıradanlaştı”

Joshua Foer, Einstein İle Ay Yürüyüşü, Sayfa 186

Bugünkü rekor 03:43.13 ile Hicham El Guerrouj‘ye ait. Bu rekorun tarihi 1999, belki başka bir tamam düzleminde takılı kaldı.

Yeni bir beceri kazanırken üç aşama söz konusu. Foer bunu Paul Fitts ve Michael Posner isimli iki psikologdan alıntılayarak anlatıyor. Özetle;

  1. Algı Aşaması: Daha verimli olmak için stratejiler geliştirdiğimiz, ilgimizi dikkatimizi yoğun tuttuğumuz aşama,
  2. Bağlantı Aşaması: Alışkanlığın oturması (ya da nöronların daha sıkı bağlanması) ile yoğunlaşmanın azalması,
  3. Özerk Aşama: Otomatik pilot ve gelişmenin durması.

Gelişmenin durduğu yerde tamam düzlemine gelmiş oluyoruz. Uzun süre kalabiliyoruz orada. Örneğin, bilinçli bir çaba harcamadıkça, klavyede yazma hızınız genelde sabit kalıyor, ne zaman iki veya üç dört parmakla yazmaktan sıkılıp bilinçli olarak çaba sarf edip 10 parmak yazmayı veya daha hızlı yazmayı pratik etmeye ve öğrenmeye çalışırsak ancak o zaman mevcut beceriyi bir sonraki aşamaya taşıyabiliyoruz.

Her an her şeyi daha iyi yapmaya çalışmaya çalışmak değil önerdiğim, (ki istiyorsanız ona da itirazım olmayabilir). Tamam düzleminin farkında olmayı öneriyorum. Tamam demeyi seçiyorsam da bunu daha iyisini yapabileceğime inanmadığım için değil, bir tercih olarak istemediğim için yapmamak. Bilinçli tercihi bir kenara koyduğumuzda, sınırların belirgin ve değişmez olduğunu düşünüp hissetmek ve ona göre davranmak gelişimi durduran bir durum. Sınırların bizzat kendisini test etmek sınırların kendisiyle oynamak ve fırsat bulunca genişletmek ise gelişimin bizzat kendisi. James Carse’ın Finite and Infinite Games* isimli kitabından bir alıntıyla: “Sınırlı oyuncular sınırların içinde oynarlar, sınır tanımayan oyuncular sınırların kendisi ile oynarlar.” Bu konuda ayrıca yazmak istediğim için çok uzatmak istemiyorum, sınır tanımayan oyuncu kim, kısa yoldan öğrenmek istiyorsanız oyun oynayan bir çocuğu izleyin hatta onunla -oyunu onun yönetmesine izin vererek- oynayın, çünkü onlar tam da sınırlarla oynarlar, kuralları esnetir, değiştirir, olasılıklar denizinde kendilerini sınırlandırmazlar. Güzel haber şu ki, bir zamanlar hepimiz çocuktuk ve bu şekilde oynamayı çok iyi biliyorduk, sonra işte belki de bir “tamam düzlemi”ne gelince durduk ve olasılıklar denizine sırtımızı dönüp kendimize türlü türlü sınırlar oluşturmaya başladık.

Sözün özü, en iyi haline geldiğini düşündüğümüz becerilerimiz belki de bir sonraki düzleme geçebilme potansiyeline sahiptir. Kendimize sormalıyız, tamam düzleminde miyim? Cevap evet ise ve bunu değiştirmek istiyorsak, bu farkındalıkla beraber bir sonraki adımda sınırları test etmeye, sınırları kurcalamaya başlamalıyız. Bir çocuğun oynadığı gibi keyifle ve sınırlandırmalar olmaksınız oynamalıyız. Bir bakmışsınız, sınırın bir yerinde şahane olasılıklara açılan bir kapı bulmuşsunuz 🙂

*Kitabın bulabildiğim Türkçe çevirisi yok, Sanırım kitabın ismi Sonlu ve Sonsuz Oyunlar olarak çevrilebilir. Alıntının orijinali ise şöyle: “finite players play within boundaries, infinite players play with boundaries”.

Advertisement

π career vs T career! π kariyer T kariyere karşı!

Have you heard about Singapore paying bonus to all its citizens after surplus budget? They call it hongbao, and hongbao is surely something unusual, and something sounding like a dream to many in living other countries.

Of course there should be many reasons behind this, i will only refer to one, quoting from Dr. Barbara Oakley’s book Mindshift:

“An important part of what Singapore is doing right may relate to how it is approaching learning lifestyles and career resilience” which is handled as ” “tripartism”—a meeting of minds among government, unions, and business employers….

Traditionally, career development in Singapore, as elsewhere, has been thought of as a “T” shaped trajectory, with one “deep” area of expertise, and many lesser areas of knowledge and interest…. (Singapore parliament member) Patrick Tay has championed a “π” shaped approach to career building—two areas of deep knowledge, balanced by a modicum of knowledge and ability in other areas. Also known as “second-skilling,” this approach to careers builds in resiliency and flexibility in the face of society’s rapid growth and change.”

Your second skill, or second leg of your π, can be anything in your interest area, a hobby or something that will help you in career change. The more it’s different to your original area, the more it will help you in creativity and productivity. It will also feed your current job by expanding your scope and bringing new ways of thinking processes to your life. Moreover, it will serve you as a back-up plan in case developing technologies make your job absolute in the future.

What’s your second skill? What you like to add to your T to make it a π?

If you like to learn more about π vs T, I recommend Oakley’s book, or great MOOC I recently completed by Dr. Barbara Oakley & Dr. Terrence Sejnowski, MINDSHIFT – Break Through Obstacles to Learning and Discover Your Hidden Potential, McMaster University.

Singapur’un bütçesinde verdiği fazlalık sonrası tüm vatandaşlarına prim dağıttığını duydunuz mu? Hongbao dedikleri bu uygulamanın alışık olduğumuz bir şey olmadığı, ve başka ülkelerde yaşayan pek çoğumuz için rüya gibi şey olduğu kesin.

Bu başarının arkasında elbette pek çok şey olmalı, ben burada bunlardan bir tanesine değineceğim. Alıntılar Barbara Oakley’in Mindshift isimli kitabından (kitabın Türkçe çevirisi henüz yok maalesef, bu bölümü ben çevirdim).

“Singapur’un doğru yaptığı bu işin önemli bir kısmı öğrenme yaşam tarzına ve kariyerin değişime ayak uydurmasına nasıl yaklaştığıdır” ve bu yaklaşım ” “üçpaydaşlık” – hükümet, sendikalar ve işverenlerin ortak aklı ile yapılan toplantılar yoluyla yürütülüyor…

Geleneksel olarak, başka her yer yerde olduğu gibi, Singapur’da da kariyer gelişimi “T” şekilli olarak ele alınıyordu, “derin” bir uzmanlık alanı, ve daha küçük bilgi ve ilgi alanları… (Singapur meclisi milletvekili) Patrick Tay, kariyer gelişimine “π” şekilli bir yaklaşım getirdi – başka alanlardan bilgi ve becerilerle dengelenmiş, iki alanda derin bilgi. “İkinci-beceri” olarak da bilinen bu yaklaşım, toplumun yüz yüze olduğu hızlı değişim ve büyüme sürecinde kariyere esneklik ve direnç getirir.”

İkinci beceriniz, veya π’nin ikinci bacağı, ilgi alanınız olan herhangi bir şey, bir hobi veya kariyer değişikliğinde size yardımcı olabilecek bir konu olabilir. Seçtiğiniz konu, esas alanınızdan ne kadar farklı olursa, bu farklılık size üretkenlik ve yaratıcılık anlamında o kadar çok şey getirecektir. İkinci bacak, aynı zamanda, mevcut işinizi de besleyecek, yeni düşünme süreçlerini davet edecek, ve yeni bir bakış açısı sağlayacaktır. Dahası, şu an yaptığınız işin gelişen teknoloji ile işlevsiz hale gelmesi riskine karşı bir nevi yedek plan görevi görecektir.

İkinci beceriniz nedir? Sahip olduğunuz “T”yi, π’ye çevirmek için ne eklemek istersiniz?

π – T karşıtlığı ile ilgili daha fazla bilgi edinmek için Oakley’in kitabını öneriyorum. Bir başka seçenek de benim de yakın zamanda keyif alarak bitirdiğim MOOC‘u coursera üzerinden almak olabilir: MINDSHIFT – Break Through Obstacles to Learning and Discover Your Hidden Potential, McMaster University, Dr. Barbara Oakley & Dr. Terrence Sejnowski.