“Derse hazırlanıp gelin!” lafını kaç yüz kere duyduk acaba eğitim hayatımızda? Ve kaç yüz kere, bunu, bizim faydamıza olacak öğrenme ile ilgili bir şey olarak algılamak yerine, bir ödev veya öğretmenin bir isteği olarak algıladık?
Oysaki basit bir pedagojik gerçek var bu lafın arkasında. Derse hazırlanmak demek, dersi daha iyi anlamak, öğrenmek demek, öğrenileni hafızada daha iyi saklamak, gerektiğinde hafızadan çağırabilmek ve en önemlisi öğrenileni daha yüksek bir ihtimalle daha yüksek bir amaç için kullanabilmek demek. Hafızaya seslenip çağırdığım bilgiyi, yapmak-yaratmak istediğim şey için şekillendirip kullanmak demek başka bir deyişle.
Hazırlanmak bize kaç yüz kere tekrar edildiyse, herhalde neredeyse o kadar kere ihmal ettiğimiz ve yapmadığımız bir eylem oldu. Derse hazırlanmanın bizimle bir ilgisi yoktu çünkü, o öğretmenin bir isteği öğretmenin verdiği bir ödevdi, kendim için yaptığım, aldığım bir şey değil, öğretmen için yaptığım, okul denilen şey için yaptığım, disiplin adına yaptığım bir şeydi. Acaba çocuk aklımız gerçekten anlamaz mıydı bize anlatılsaydı, hadi çocuk aklımız o düzeyde bir pedagojik gerçeği anlayamıyordu diyelim (ki şüpheliyim) oyunlaştırarak anlatmanın bir yolu yok muydu?
Temel eğitim hayatınızı geride bıraktıysanız bu soruya cevap vermenin artık size bir faydasının olma ihtimali yok (çocuklarınız için ihtimal devam ediyor ancak o ayrı bir konu). Ancak, bunun temel eğitim hayatımızdan kalma bir alışkanlık -hatta belki daha doğru bir ifade olarak- bir alışamamışlık olduğunu kavramanın büyük faydası var. Bu kavrayış, bir iki temel yöntemle desteklendiğinde, bugünümüze, bugünkü öğrenmemize ve ilerlememize büyük katkısı olabilecek bir eyleme dönüşebilir. Kitapla tanışmak, işte bu tekniklerden biri! Eğitim hayatında o sevmediğiniz “derse hazırlan gel” talebinin, yetişkin versiyonu.
Neden bu teknik? Çünkü, sonrasında kitaptan alınan keyfi, kitabın yaratıcılığa vesile olma ihtimalini, hatırlama kapasitesini artırmayı ve kitapla bir uyumlanmayı mümkün kılıyor.
Okul hayatında yerine getirmediğimiz hazırlık, öğrenmeyi daha zor, hafızada kalıcılığı daha az yerleşik yaptı. Sonra bu öğrenilenleri senelerce hazırlandığımız sınavlarda hafızadan çağırdık, bizi kırmayıp gelenlerle o sınavları geçtik. Sonrasında ancak çok nadir durumlarda o bilgileri yapmak-yaratmak için kullandık. Bir yaratma, bir uyum bir akışkanlık durumuna getirme ihtimalinin varlığını bile fark edemedik çoğu zaman. Sınavdan sonra ne geri çağırdık tüm o bilgileri ne de zaten geri çağırsak da o bilgilerle ne yapacağımızı biliyorduk.
Matt Ridley “inovasyon, fikirlerin birbiriyle çiftleşmesiyle ortaya çıkıyor” diyor. Bizse fikirlerin, değil birbiri ile çiftleşebileceğinin, onlarla herhangi bir şey yapılabileceğinin nadiren farkında oluyoruz. Belki de o yüzden mesela en basitinden, “dinlemek” çok önemli diye konuşan, anlatan ama o bilgiyle bir şey yapması gerektiğini, dinleyip anlayıp tepki vermesi gerektiğini anlamayan ve yapmayan bir dolu iş arkadaşımız var. Bilgi sürekli turşusu kurulan lahana haline geliyor, turşusu kurulmuş sonra da kaldırıldığı dolapta unutulmuş kavanozlar oluyor ya da her yemeğin yanına çıkarılan lahana turşusu gibi, ilgili ilgisiz her iş ortamında her konunun yanına çıkarılan “dinleme turşusu” oluyor. Oysa ki lahana, salatasından sarmasına, çorbasından böreğine, kapuskasından pizzasına, ve henüz denenmemiş yaratılmamış sizin mutfakta yaratmanızı bekleyen olasılıkları içinde barındırıyor.
Kitapla tanışmak, yaratmak üzere, ilerlemek üzere öğrenileni canlı tutma ihtimalini artıran bir teknik. Kitabın ön ve arka kapaklarının okunması, içindekilerin okunması, giriş – önsöz bölümlerinin okunması gibi basit ve belki kısmen alışkanlıkla zaten yaptığınız adımlardan ibaret. Buna dilerseniz, kitabı hızlıca taramak, resim, grafik ve tablolara önden şöyle bir göz atmak, içindekiler bölümünü okurken tam anlamlandıramadığımız bir bölüm için gidip o bölüme şöyle kabaca ne ile ilgili olduğunu anlayacak kadar bir bakmak gibi adımları da ekleyebiliriz. Ve önemli bir nokta, tüm bunları ne için yaptığımızın farkında olarak yapmamız gerekiyor.
Yaptığımız şey şu, beynimize birazdan ne öğreneceği ile ilgili ipucu veriyoruz, onu hazırlıyoruz. Ona emir veriyoruz, diyoruz ki, ben birazdan yaratıcılıkla ilgili bir kitap okuyacağım, bu kitapta yaratma cesareti, yaratıcılığın doğası, bilinçdışı, sınırlar ve biçim tutkusu isimli bölümler olacak. Sen şimdi gerekli hazırlıkları yap, bu yeni bilgilere yer aç, bu bilgilerin gelip yerleşeceği odacıkları (bal peteği gibi) hazırla ve hatta bu konularla ilgili eski bilgileri biraz ön taraflara çağır ki, okurken bu yeni bilgileri eskilere bağlayalım, güçlü bağlar kuralım, kalıcı olsunlar, üretken olsunlar, yaratıcı olsunlar… (Bakınız: Birlikte Ateşlenen Nöronlar Birlikte Bağlanır)
Bütün bunları beyninize böyle anlatmanıza gerek yok, anlatsanız da beyniniz Türkçe bilmediği için anlamayacak. Siz adımları yerine getirin ve ne için olduğunu aklınızda tutun, beyniniz onu anlayıp ne yapması gerektiğini bilecek.
Son bir öneri, beyniniz ne yapacağını bilecek evet, ama azıcık zamana, üstüne yatmaya ihtiyaç duyacak. O yüzden, mümkünse bu ön tanışmayı kitabı okumaya başlamadan bir gün önce yapın. Hatta, yeni aldığınız kitapları ilk elinize aldığınızda bunu yapın, sonra okumaya başlamadan önce bir daha yapın.
Sonra! Sonra okuyun, tanışmış olmanın rahatı ve öz güveni ile, daha fazla bağlantı yaratarak, önceden bildiklerinize ekleyerek ilerleyin… Sizi nereye götürürse artık…
Notlar: Bu teknikle, ve öğrenme ile ilgili diğer pek çok teknikle ilgili şu online ve ücretsiz eğitimi tavsiye ediyorum: Learning How to Learn (Öğrenmeyi Öğrenmek), haftada 1-2 saat ayırarak 4 haftada bitirilebilecek bir online eğitim – MOOC. Tamamı için Türkçe alt yazı yok ancak ilk bir haftalık bölümün büyük kısmında Türkçe alt yazı vardı diye hatırlıyorum.
Ayrıca, bu ve benzer teknikleri içeren “Öğrenmeyi Öğrenmek” başlıklı bir atölyeyi İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Araştırma Merkezi Çatısı altında düzenlenen “Daha İyi Atölyeleri” kapsamında gerçekleştirdik. Öğrenmeyi Öğrenemek atölyesini önümüzdeki günlerde üniversite öğrencileri dışında da katılıma açık olacak şekilde düzenlemeyi düşünüyorum. Katılmak ve ön kayıt yapmak isteyenler yorum olarak ilgilerini belirtebilir veya bana bir e-mail gönderebilirler: aligulum@aligulum.com